Kategoriler
Kişisel

Mell

8 koca yıldır benimle olan canım köpeğim, büyümeyen bebeğim benim.

Çok fazla su içiyor ve çişini yapıyordu, neşesinin ve enerjisinin düştüğünü hissettiğimiz gün Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Hayvan Hastanesi’ne götürdük. Pyometra teşhisi ile acil ameliyata alındı boncuğum. Tarih 16 Ocak 2020 Perşembe

Ameliyat sonrası idrar yapmama ve iştahsızlık boy gösterdi. Dikişlerinin arasından ödem sıvıları sızmaya başladı. Üresinin yüksek olduğu söylendi. Sonra böbreklerinin çalışmadığı. İç kanama. Şekeri çok yüksek dendi. İnsülin başlayacağız dendi. Sarılık dendi. Serumlar, iğneler, tahliller, yaş mamalar, her gece her sabah veterinerler. Kusuyordu, pamuk tüylerine kusmuk bulaşıyordu. Titizdi benim kızım, sevmezdi pis olmayı, ellerimle temizledim, morali bozulmasın istedim.

Bu akşam boncuk gözlerine baktım. Sırtı bize dönük uyuyordu, saat 19:30 sıralarında halsiz yavrucağım son gücü ile bize dönmeye çalışıp son nefesini verdi. Tarih 23 Ocak 2020 Perşembe

1 hafta içinde benim neşem, saf sevgim, mutsuzluğumda tesellim, mutluluğumda neşem, seyahatimde yoldaşım, hep yanımda olan güzel kızım Mell kalbimin üzerini minik patileriyle eşeleyip, oraya gömdü kendini.

Seni şimdiden çok özledim.

Hoşçakal boncuğum.

Kategoriler
Kişisel

Takip Ettiğim Türkçe Podcast Kanalları

Ekşi Sözlük’te en çok güldüğüm başlıklardan biri de “yatakta kendi kendine düşünürken lafın lafı açması”‘ydı. Eminim herkesin başına geliyordur bu, hadi yatayım uyuyayım diye girersiniz yatağa, sonra aklınıza bir şeyler gelir, daldan dala atlaya atlaya bir anda kendinizi Brent petrolün varil başı fiyatının kaç dolarlara geldiğini düşünürken bulursunuz, halbuse sütünü içip, dişlerini fırçalayıp uyumayı bekleyen insanlardık biz, ne ara buralara geldik. Adeta Arif’in Manchester’a attığı golü ararken Songül Karlı’ya ulaşma durumu. Kafalarda deli bir Youtube algoritması!

Uyku tutmayıp yatakta oradan oraya dönülüp anlamsız düşüncelerle boğuşulan zaman gerçekten ölü bir an, yani o düşünceler bazen beynin kendini tasnif yöntemi gibi dursa da gün içinde yaptığım en önemli şey iş olduğundan dolayı gece yatarken böyle düşüncelere dalmak anlamsız bir hale geliyor benim için. Sonuçta hala bilincim açık ve iyi kötü bir şeyler öğrenebilirsem eğer, kendimi daha ekonomik kullanırım diye düşündüm bundan bir yıl önce kadar. Hadi bir şey öğrenemiyorum diyelim, en azından farklı bir ses duyayım, daha verimli konular keşfedeyim, değişik bir şey olsun ya, dünyadan kopmuş olmayayım dedim ve araştırdım. Podcast diye bir şeyin varlığından haberdardım ama derdimin dermanı olabileceğini hiç düşünmemiştim.

Önceleri uyurken dil öğreneyim diye düşündüm. O gece yattığımda sabah İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth ile Lady Diana hakkında dedikodu edecek derecede İngilizce biliyor olarak uyanacağımı umuyordum, bildiğimi de unuttum! Zaten ölünün arkasından konuşmak ayıp, iyi oldu, boşver! Uyurken dil mil öğrenilmez abi, boş iş.

Sonraları Türkçe podcast dinleyeyim biraz diye düşündüm. Baktım baya baya saran, ilgi çekici kanallar var. Blog yazarlığın farklı bir çeşidi gibi, hatta bir ara keşke ben de yapsam diye özenmedim değil ama tek başıma başaramayacağımı düşünüp vazgeçtim. Ama güzel bir şey ya, youtuber olacağım diye şebek olanlara nispeten çok kaliteli şeyler üretiyorlar, internet içerikleri arasında benim için bloglardan sonra podcastler, sonrasında diğer içerikler geliyor. Belki derli toplu bir Türkçe podcast listesi arayan olur diye takip ettiğim podcastları paylaşmak istedim.

En favori kanallarım ise şunlar;

Girişimci Muhabbeti: İnternet girişimleri sektöründe dünya çapında ve Türkiye’de olan biteni anlatan gayet eğlenceli ve bilgili insanların oluşturduğu bir kanal. En düzenli dinlediğim podcast kanalı bu sanırım.

Codefiction: Yazılım geliştiricilere yönelik, yazılım dünyasında olup bitenleri, yeni yazılım trendlerini konuşan alanlarında oldukça deneyimli isimlerden oluşuyor bu kanal. Severek ve gaza gelerek dinliyorum. Bazen ne konuştuklarını anlayamıyorum aşırı jargonlarından dolayı ama o benim çömezliğimden kaynaklanıyor sanırım.

Radyo 521: edelkrone adlı Türkiye’nin yüz akı firmanın sahipleri tarafından içerikler sunuluyor. Onların sorgulamaları, şeffaflıkları, değindikleri konulardaki ince fikirlerine bayılıyorum. Bence çok sıradışı bir kanal, dinlemekten büyük keyif alıyorum.

Geekstra: Geeklik müeessesine gönül vermiş biri olarak keyif almaya çalıştığım ama bazen kafa mikten öteye gidememelerinden dolayı hayıflandığım podcast. Yine de güzel olur diye düşünüyorum, biraz özensizler sadece, daha fazla özenseler iyi şeyler olur gibi.

Dünya Nereye Gidiyor?: Bu arkadaşları da takip etmeye çalışıyorum, keyifli ve samimi sohbetler gerçekleştiriyorlar.

Filozofun Yolu: Çeşitli filozofların felsefe dünyasına katkıları, düşünceleri, yaşam biçimleri, nelerden etkilendikleri ve kimleri etkilediklerine dair alanında uzman kişilerce oluşturulan içerikleri barındırıyor. Severek takip ediyorum.

 

Bu arada benim telefonumda podcast için kullandığım uygulamanın adı; Pocket Casts. Yalnız bu uygulamanın yaptığı işi yapan sürüyle uygulama var, illa bunu yüklemek zorunda değilsiniz. Hemen hemen hepsinde belirli bir süre sonra kapat özelliği var, yani sabaha kadar çalıp durmuyor, belirlediğiniz süre dolduğunda otomatik olarak ses kesiliyor.

Görsellerde yer alan tüm podcastlere şu linkten ulaşabilirsiniz.

Kategoriler
Kişisel

İngilizce pratiği için Cambly işe yarar mı?

Bana neden İngilizce öğrenmek istiyorsun diye soran hocalar oluyor, onlara söylediğim şey ise; sadece kendimi iyi hissetmek istiyorum. :) Hangi nedeni sayacaksın ki İngilizce öğrenmek için, araştırma yapmak mı, çevreni genişletmek mi, dünyaya açılmak mı, ticaret yapmak mı, güncel kalmak mı? O kadar çok ki bu dili öğrenme gerekçesi, ben iyi hissetmek deyip geçiveriyorum artık, uzun uzun anlatmaya gerek yok. Şusu, busu yok, herkes bu dile dokunuyor bir şekilde, en olmadık yerde kurtarıcın oluveriyor.

Defaatle denedim ben bu konuda kendimi iyi bir noktaya çekebilmeyi, eğitim hayatı malûm, bir halt öğrenemiyorsun. Hiç unutmuyorum, Ortaokul’a İngilizce sınavında hoca her tense’den 10-15-20 artık hatırlamıyorum ama baya fazla sayıda cümle yazın demişti. Ben artık sayısı 100’e yaklaşan cümlelerden sıkılıp, eeehh eyteraa beaah nasıl olsa geçeceğim lan diyerek bırakmıştım sonlara doğru. Sonra İngilizce hocası beni başka bir dersin ortasında sınıftan çağırttırıp; ders verdiği (o zamanlarki platonik aşkımın bulunduğu) sınıfın ortasında “lan gerizekalı, lan saf, lan bilmem neee, 4 cümle daha yazsaydın 100 alacaktın, niye yazmadın?” dedi. Sıkıldım diyemedim tabi korkudan, yanlış saymışım hocam dedim. :D Tabi tüm sınıf bana güldü, mahcup oldum platoniğime filan ahaha, sonrasında hoca “alkışlayın lan arkadaşınızı” dedi sınıfa, herkes beni alkışladı, çıldırıyordum sevinçten dsfkjds, “tamam hadi sınıfına git” dediğinde nasıl gideceğimi şaşırdım utancımdan. :D

İngilizce ile ilgili en büyük başarım bundan ibaretti. :D Sonrasında ite kaka, kurstur, kitaptır, ona saldır, buna yaldır deneye deneye kağnı hızında ilerlemeye çalıştım. Kaç kitap aldım, kaç podcast dinledim sayısını bilmiyorum. Yine de durum ııh, hiç öyle istediğim sorunsuz kıvama gelemedim.

Yeniden kursa yazılmak da istemiyordum artık, biliyorum çünkü nasıl bir yöntem izlediklerini. Sıfır öğrenme garantisi ile sepetleyip gönderiyorlar. 20 kişi ile birlikte bir dili aynı anda öğrenmek mümkün değil!

Özel hoca olayına gireyim dedim. Sağolsun İrem adında bir hoca ile tanıştım, gittik bir Starbucks’da anlaştık, fiyatı belirledik, mekanı belirledik, materyaller ıvır zıvır her şeyimiz tamam. Whatsapp’tan bana İngilizce sorular soruyor arada, ben cevaplıyorum, önerilerde bulunuyor, uymaya çalışıyorum vs. Lakin bir hafta sonra benim iş yoğunluğum başladı, öyle böyle bir yoğunluk değil ama çılgıncasına! Eve giremiyordum yoğunluktan, bazen şirkette kaldım, bazen 4:00’de eve gelip 7:30’da uyanıp evden çıktım. Velhasılı İrem, Varol böyle olmayacak, biz seninle daha müsait olduğun bir zamanda yeniden deneyelim, zamanın yoksa benim vereceğim eğitim de senin bir işine yaramayacak dedi. Hani öyle bi söyledi ki; sanırsın 19 yıllık sevgilimden ayrılmışım gibi dfldfglşsd öyle bi oturdu ki içime anlatamam. İçimi bir karamsarlık sardı artık, lan ben bu dili kesinlikle öğrenemeyeceğim herhalde, neye elimi atsam kuruyor, ne zaman denesem duvara tosluyorum bu nedir ya diye isyanlar içinde kafayı yemeye başladım.

Sonrasında bir hırs sardı beni, eğer mevzubahis bu dili konuşa konuşa, konuşma zorunda kala kala öğrenmekse ben bunu para ödemeden ve sıkılmak zorunda kalmadan da halledebilirim dedim. Sağdan soldan bir sürü yabancı insan ile tanışmayı denedim malum uygulamalar ile, ite kaka, ite kaka önce yazarak başladım, sonra kameradan dünyanın bir çok yerinden arkadaşlar edindim ve konuştum. Bir süre sonra hangi tense’in ne zaman kullanılması gerektiğini düşünmeyi bıraktığımı ve spontane şekilde Türkçe karşılığı aklıma dahi gelmeden yazabildiğimi farkettim. Yazıyorum ama konuşamıyorum noktası buydu sanırım. Okuduğumu zaten uzun zamandır kör topal anlayabiliyordum.

Daha iyi olmalıydı. Yazabiliyorsam konuşabilirim de. Neden olmasın? Ve nihayet Cambly ile tanıştım.

Cambly ile nasıl tanıştım?

Nasıl tanıştım? Öncesinde Çağrı Hoca‘nın İngilizce Kitap Kulübü adında İngilizce kitapların paylaşıldığı ve okuma etkinliklerinin düzenlendiği bence harika olan ama farklı sebeplerle devam edemeyen oluşumunda hediye olarak 30 dakikalık kupon paylaşılmıştı. Buradan yeri gelmişken Çağrı Hoca’ya tekrarda teşekkür etmek istiyorum, çok iyi niyetli, çok yardımsever, çok destekleyici ve bilgili, mükemmel bir insan. İleride kendisi ile başka bir projede tekrar karşılaşmayı gönülden istiyorum.

Neyse, deneyeyim bakayım nasıl bir şeymiş  bu Cambly derken; İngiliz bir hoca ile ıkına sıkıla yarım saati tamamladım. Yalnız konuşamadığım anlarda odfıglşjdlfgjdslf allaaaan ortadoğulusu, şu basit dili bile konuşamıyosuuuun kekoo fdsjlajgşd demesini beklerken, hanım teyzemizin bana yardımcı olmaya çalıştığını gördüm.  Bir özgüven geliyor böyle olunca. O insan senin için orada düşüncesi, yardımcı olma çabası rahatlamanı sağlıyor.

Sonrasında Cambly ile başlangıcı yapmamdan bir kaç gün sonra mail kutumda Cambly’den bir mail gördüm. Sınırlı sayıda son 184 kişilik şu kadar indirimli fırsatı kaçırmayın. Ya he he dedim, küsüratlı yazmışlar ki salladıkları anlaşılmasın. 2 gün sonra yine bir mail geldi Cambly’den son 74 kişilik fırsatı kaçırmayın. Abooo insanda nasıl bir geç kalmışlık psikolojisi hasıl oluyor anlatamam, birileri aşırı uygun süpersonik fırsattan yararlanıyor ama ben yararlanamıyorum, hemen harekete geçmeliyim dedim. Muhteşem bir pazarlama stratejisi bence bu küsüratlı rakamlar. :D

Artık premium üye olmuştum. Haftanın 5 günü, yarım saatlik konuşma hakkı için ne kadar ödediğimi hatırlamıyorum ama en şukela İngilizce kursunda bile bu kadar imkan ile tanışabileceğimi sanmıyorum. Benim üyeliğim grup üyeliğiydi yalnız, yani aynı anda dünyanın farklı yerlerinden 2 öğrenci daha katılıyor aranıza ve sırasıyla bir konu hakkında konuşup tartışıyoruz.

cambly

Cambly hocaları nasıldır?

Hocalar Cambly tarafından seçilmiş kişiler, her İngilizce bilen Cambly’de hoca olmuyor yani, öğretme sertifikasına sahip olanlar, belirli bir kariyeri olanlar yer alabiliyor. Hocalar genel itibari ile sıcak kanlılar, sizi konuşmaya teşvik etmeye çalışıyorlar, hata yaptığınızda sizi düzeltiyorlar, eğer telafuzundan anlayamadıysanız yazarak sizinle tam iletişimi sağlamak istiyorlar. Ya bu da böyle bi öğrenci napalım demiyorlar yani :) Ben epey bir hoca denedim, belki 20 ayrı hoca olmuştur, bir kaç tane favori hoca seçtim kendime, sürekli onlarla konuşmaya gayret gösteriyorum.

Aynı hocalarla konuşmanın avantajı, nerede yaşıyorsun, ne iş yapıyorsun, hobilerin ıvır zıvır filan sorularına maruz kalmıyorsun, hoca tanıyor zaten seni, not filan alıyorlar senin hakkında, yeri geldiğinde diğer grup üyelerine tanıtıyorlar, işte Varol şöyle şöyle biridir, şunu bunu yapar falan filan. Zaman kazanıyorsunuz yani. Bu açıdan güzel, bir de konuşacak konu bulma konusunda sıkılmıyorsunuz, misal hoca İngiliz ise kesinlike The Beatles hakkında soru bombardımanına tutuyorum ben, John’u hatırlıyor musun, Yoko Ono sence de cadı mı falan filan :D Yarım saatim dolmuş olsa bile ertesi günki konuşmada kaldığın yerden sohbetine devam edebiliyorsun, öhh ne oluyoruz yahu gibi bir durum söz konusu değil. Bir de mesaj ile o gün gerçekleşen konuşma hakkında kritik yapıyorlar, bugün çok iyiydin, çok keyif aldım falan filan, iletişimi koparmak istemiyorlar.

Hocalara not vermem gerekirse 4,9/5 diyebilirim. O da manyak bi abla var, sürekli Amerikan idiomlarını anlatıp duruyor. Ben anlayamıyorum onun bahsettiği idiomları, kendi kendine kahkaha atıyor gülüyor, beni dinlemiyor devam ediyor filan, eeehhh yeter beah deyip kapattım onu, onun haricinde de kötü bir hocaya denk gelmedim.

Hoca tavsiyesi isterseniz;

  • Nataschja
  • David Yenches
  • Nigel G.
  • Colin the Wanderingstray
  • Joseph K.

benim favori hocalarım. Hangisini online bulursam katılıyorum sohbete.

Cambly faydalı mı?

Şahsen ben faydasını gördüm, derdimi şu neydi bu neydi diye duraksamadan anlatabiliyorum çoğu zaman. (cem yılmaz espirisi gelecek buraya, derdin ne? ingilizce bilmemek! :)) Mükemmel hale getiriyor mu? Benim için henüz çok erken ama 1 ayda bence aşama kaydettim gibi. İşin güzel yanı, sadece konuşmanın ötesinde bu işe yıllarını vermiş insanlardan tavsiyeler de alabiliyorsunuz. Misal adının saklı olmasını istediğim hocanın bana yaptığı kıyağı hayatta unutmam, madem sen bu konuda iyi olmak istiyorsun deyip 2gb boyutunda video dosyası gönderdi, al buna çalış bak neler olacak dedi. Oha dedim, nasıl indireceğimi şaşırdım. Çalıştım mı? Iıhh ama bence çok şık bir hareketti. Çalışacağım ama üzerimde yük oldu çünkü kaç zamandır, o kadar emek vermiş, upload etmiş benim için, cık cık cık.

Cambly fiyatının karşılığını veriyor mu?

Bunu şu şekilde düşünmeniz lazım, sizin ihtiyacınız birileriyle pratik yapmaksa eğer, fazlasını bile veriyor. Ben konuşmaya başlayayım, devamında ilerletirim diyorsanız zaten hiç düşünmenize gerek yok. Ortalama bir kursa yazılsanız yıllık 3000-5000 arası para isterler, 1 yıl içinde o hoca ile yapabileceğim pratik süresi 5 saati geçmez bile. E burada her gün yarım saat gönlünce yapıyorsun pratiğini. Kurs ile kıyaslarsan da indirimleri filan takip edersen aylık maksimum 200 liraya geliyor ki bunu eli ayağı düzgün hiçbir kursta bulamazsın. Üstelik kalkıp, giyinip kuşanıp kursa gitme derdi de yok, aç telefonunda konuş çatır çatır.

Cambly ile ilgili bir önerin var mı?

Kesinlikle var! Grup olanı tercih etmeyin, birebir konuşma aboneliği yapın. Gruplara abuk sabuk tipler gelip zaman öldürebiliyor, onları dinlemek zorunda kalmazsınız. Bir de tabi abuk sabuk insanların sinir bozucu hikayelerini de dinlememiş olursunuz. İşsiz güçsüz bir Suriyelinin İrlanda’da keyif çatıp, çalışmadan devletin kendisine nasıl güzel baktığını anlatması misal! İnsanı çıldırtır. Meh. -_- Yüzünü göstermekten çekinen Suudi Arabistanlı bir kadının Türkiye hakkında; sizin ülkeniz çok güvensiz mııııııııhhhhh diye yüzünü görmediğim halde yüzünü buruşturduğunu hissetmek filan hoş değil. Teke tek çıkın abi, en güzeli.

Cambly’nin kötü yönü var mıdır?

Evet, mobil uygulamasının bazı sürümlerinde donmalar yaşadım ancak hemen düzeltme yayınlıyorlar, bağlantınızın minimum 2mbit olması gerektiğini D-Smart’ın dillere destan vasatlığı sayesinde acı şekilde tecrübe edip, telefonumun 10gb internet paketini hunharca sömürmek zorunda kaldım ne yazık ki. :/ Ay sonunu zor getirmiştim valla. Bir de grup üyeliğinde hocanın düzeltme metinlerine ulaşamıyorsunuz, bu çok saçma! Onu özellikle dikkate alın bak, sinir bozucu. Zaten ağır bir dille de eleştirdim kendilerini, bu durumu düzeltmek istediklerini söylemişlerdi.

Nasıl üye olabilirim?

Eğer üye olacaksanız, bu bağlantıdan üye olursanız beni referans olarak göstermiş olacaksınız ve ben de bedava dakika kazanacağım, siz de 5 dakikalık deneme şansı yakalayacaksınız. Tercih sizin, gıcıklık olsun istiyorsanız son kısımlardaki link uzantısını silebilirsiniz. :)

Umarım merak edenler için işe yarar şeylerden bahsetmişimdir. Eksik bir şeyler varsa, yorum bırakırsanız cevaplarım.

Saygılar. :)

Kategoriler
Kişisel

Apple Ekosistemi, Udemy ve Ben

Ellerim ödeme butonuna gidemedi, ürünü sepete attım ve arkadaşımı çağırıp önüne kredi kartımı fırlattım. Koşarak ofisten dışarı çıktım, bittiğinde beni çağırdı. Ertesi gün bir iPhone 7 Plus sahibi olmuştum. Nasıl olmuştum, neden olmuştum, o kadar parayı nasıl veriyorlar lan deyip ben nasıl vermiştim, bunlar olayın hâlâ anlayamadığım kısmı. Android vs. iOs kıyaslaması yapmayacağım, herkes elindeki telefonun bir şekilde artı yönünü ya da eşitliği gösterebilir, zira ben bundan önceki telefonum LG v10’dan da yeterince memnundum. Dedim ya, nasıl oldu da oldu anlayamadım ama çok memnunum.

Her neyse, bir telefona bu kadar para bayılınca gerçekten onu etkin kullanabilmeyi istiyor insan haliyle, alo ise android de alo diyor, whatsapp ise android’de de whatsapp kullanılabiliyor, ben daha öte bir şey istedim. Bu telefonun entegreleri içerisinde gezinebilmeyi, onlara işlemler yaptırabilmeyi, ona işletim sistemi elverdiğince hükmedebilmeyi. Bundan 11 yıl önce sonlandırdığım yazılım serüvenime dönüş yapmaya heveslendim.

Bildiğim kadarıyla Objective-C adında bana göre gerçekten leş standartları olan bir yazılım dili ile uygulama yazılabiliyordu. Ki benim yazılım serüvenimi noktalama nedenlerimden biri de noktalı virgüllerin salak saçma şekilde şart koşulduğu yazılım dillerinin aşırı popülerleşmeye başlamasıydı. Visual Basic ile her şey güllük gülistanlık iken, birden zevk aldığım konudan iğrenmeye başlamıştım. Ciddi söylüyorum ya, syntax adı verilen bu kodlama standartları beni aşırı irrite etmişti.

 

Derken done dolaşa Apple’ın Swift adında yeni bir yazılım dili duyurduğunu öğrendim. Playground adında bir web modülünde ufak tefek kodlama alıştırmaları yaptım, aman yarabbi! Değişkenleri çözdüm, toplama, çıkarma, çarpma işlemi yaptım, dizi tanımladım, döngülere aldım, döngülerden çıkardım, function yazdım, onu çağırıp print ettim. Lan hepsi mi çalışır, tıkır tıkır aktı kodlar. Vay anasını dedim ya, vay anasını!!!! Aşk yaşadım resmen yazılım dili ile.

Hemen hemen hemen, bir an önce benim bu dili öğrenmem gerekiyor diye içim içimi yiyordu. Standford Üniversitesi’nin iTunes U üzerindeki videolarına bir göz attım, geceleri uykuya dalmadan önce dinlerken buldum kendimi, sonra gidip Udemy adlı eğitim videoları satan siteden Swift dersleri satın aldım, oturup telefondan o videoları izledim geceleri, açıp dizi izleyeceğime ders takip ediyordum, adam kod yazıyor ben keşke ben de yazabilseydim diyordum, adam hata yapıyor keşke ben de hata yapabilseydim diyorum, adam hatasını buluyor, keşke ben de hatamı bulabilseydim diyorum. Hüzünleeer, hüzünler. Neden böyle diyordum? Çünkü iPhone için uygulama geliştirecekseniz eğer, bir Mac sahibi olmanız gerekiyormuştu. Ne salakçaymıştı benim için, çünkü benim emektar laptopum Windowsmuştu! Meh diye diye geçti günlerim, içime içime attım hep.

Araştırmaya koyuldum, zaten hali hazırda telefondan giren girmiş, bir aşk düşmüş bağrıma, o yazılım dili ile dünyaya şiirler yazabilmek var hayallerde ama bir daha Apple’ın kucağına düşersem bu sefer beni hiçbir şey mutlu edemeyecekti biliyorum. Bu kadar masraf beni bozar arkadaş, burçlara inanmıyorum ama oğlak burcuyum lan ben, yıllarca bana öğretilmiş tutumluluk, ekonomiklik, filan fıstık itemlarını nasıl çöpe atacaktım, kaldı ki; memur çocuğuyum ben! Memur çocuğu olmak bir malı satın almadan önce kâra geçebilmek, en azından kazık yememek, o kazık yenecekse de insani boyutlarda yemek demektir, yakışmazdı bana! En ekonomik çözümleri araştırırken bir de ne göreyim! Mac mini adında bir ürün tam da benlikmiş meğersem, harikalar harikası ve fiyatı diğer Apple ürünleri kadar kol gibi olmayan bu minnak şey aradığım şeyin ta kendisiymiş. Yalnız onun da yukarıda bahsettiğim gibi salakça sorunu ram upgrade imkanının olmamasıymış. Hmmm, giderek büyüyen bir kazık bana doğru yaklaşmakta, kumandan logar?

Zaten bu Apple denilen firma o kadar alçak ki, yani kapitalizmi göstere göstere vahşileştiren bu kadar alçakça bir başka firma olarak Samsung’u gösterebilirim ancak. Adamlar yeni çıkardıkları Mac Mini’lerde ram değiştirmeye bile izin vermiyorlar. Düşünsene, 4 gb’lık bir Mac mini aldın ve sıçtın, bitti gitti. Yavaşlamaya başladıysa gidip yenisini almaktan başka çözüm yok. Lan bak şu fikri hayata soktuklarını düşündükçe çıldırasım geliyor, kölemsiniz köpekler demekten başka ne anlamı var? Aşağılıkça ya. Pislikler!

Ancak ne göreyim, 2017 yılında olmamıza rağmen, en son 2012 late versiyonu olarak üretilen Mac Mini’de ram yükseltilmesi yapılabiliyormuş. Vay canına dedim, sahibinden.com üzerinden araştırmalara başladım. Her şey Swift içindi. Hocam şu fiyata olur mu?, Takasa girek mi? Bir miktar indiriminizi rica etsem? İstanbul içi elden alabilitelerimiz? Ona buna mesaj yağdırıyorum anasını satayım, alacağım ya. Fiyatı da normal bir bilgisayardan bile daha uygun, hem ihtiyacıma yönelik, hem de daha önce kullanmadığım bir işletim sistemi olduğu için heyecan verici. Bir satıcı ile anlaştım, koştum Sirkeci’ye aldım mis gibi kullanılmış Mac mini’mi, içindeki hard diski söktürüp SSD taktırdım. 4 gb ram var ama olsun, bugün 8×2 ram siparişi verdim, geldiğinde uçuracağım kendisini.

Şimdi gelelim son duruma. Adım adım Udemy üzerinden iki ders takip ediyorum, hocalar ne yapıyorsa bir kez onlarla birlikte, bir de videoyu kapatıp kendim yapmaya çabalıyorum. Kendimce bir şeyler deniyorum, ekliyorum, çıkartıyorum, acaba şöyle yapsam nasıl olur diye diye saatler harcıyorum ve zerre sıkılmıyorum. Swift gerçekten hayallerimin diliymiş, daha junior seviyede bile sayılmam ama aşırı eğleniyorum. Hata yapmayı bile özlemişim be, bir harf hatası yüzünden insan bir saatini harcamaktan keyif alır mı? Öyle bir mazoşizm! Github adında enfes bir site ile tanıştım, yazılım geliştiriciler kodlarını ya da toolarını tüm dünya ile paylaştığı bir alan burası. Aslında tek yaptığı şey bu değil ama ben tek başıma yazdığım için sadece o amaçla kullanıyorum ve aşırı derecede faydalanıyorum, boş zamanlarımda açıp kod okuyorum oralardan. Facebook’tan daha fazla vakit harcadığım kesin.

Haberiniz var mıydı Udemy tarzı sitelerden bilmiyorum ama interneti en verimli şekilde kullanabileceğiniz, ödediğiniz parayı (10 dolar) sonuna kadar ne demek fersah fersah fazlasıyla size geri sunan harika bir mecra. Sadece yazılım değil, golf oynamayı, yeni bir enstrüman çalmayı, pazarlamayı, tasarım yapmayı, bilimsel konuları vs öğrenebilir, kendinize yeni hobiler edinebilir ya da kendinizi geliştirebilirsiniz. Müthiş değil mi ya?

Windows mu, macOs mu diye soracak olursanız, yeni olmamdan mıdır bilemiyorum ama şu an için kesinlikle macOs diyorum! Tertemiz, kafa karıştırmıyor, bir sürü şukela uygulama var, virüs yeme riski daha az ve hemen her şey kontrolün altında.

Şimdilerde böyleyim ama zamanla daha iyi olur herhalde ahaha. :)

Amacım günün birinde Apple’a verdiğim tüm paraları geri alabilmek!

Çünkü ben bir memur çocuğuyum. :)

Çok hırslandım, huh!

Kategoriler
Kişisel

İyi ki doğdun İnternet

Kısa bir bilgi ile hemen sövmeye başlayacağım, az sabır.

Ben kendimi bildim bileli, “abi hazırı tüketiyoruz, üretmiyoruz” goygoyu dönüp duruyor. Gerçekten kim geliştirtmiyor lan bu ülkeyi, biri gelsin hesap versin bana.

İnternete ayda 74 lira para veriyorum ben, şu anki hızımın ekran görüntüsü aşağıda.

1,42 mbps ile bağlanıyorum. Yazının bundan sonrasına devam etmeye lüzum yok ama yazayım ben yine de.

Yeni bir şeyler öğrenmek benim zevkim, neredeyse her gün 4-5 defa giriyorum internetin en verimli projesi olan Vikipedi’ye. KAPALI! Öğrenemezsin! Siktir!

Yazılım ile ilgili online kaynaklara göz atmak istiyorum, insanlar ne güzel rehberler hazırlamışlar, sıfırdan bir yazılım dili şöyle öğrenilir, böyle öğrenilir diye envai çeşit kaynak var. Pluralsight, Code Academy, Khan Academy, Udemy, Udacity. Akıyor resmen yahu, mağaradan yeni çıkmış adama kod yazmayı öğretiyorlar. Tıklıyorsun bir derse, Hel ………….. lo …………. Wo………….. rl………..d

Nedir? Resmen içine sıçıyor öğrenme şevkinin, sürekli donuyor, dolsun diye bekliyorsun, 30 saniye izliyorsun, tekrar donuyor. Bu mu lan gelişecek Türkiye?

Sıçarım guideına, vidyosuna, kendim deneyerek öğreneceğim diyorsun.

10 gb dosya, ben indirmeyi başlatalı 5 saat oldu, ancak bu noktaya gelebildi. %13, küfür gibi.

Hadi beni geç, bir şekilde başımın çaresine bakabilecek insanım, torrenti var, vpn’i var, vps’i ıvırı zıvırı var, derdim de hobi sadece. Yeni gelişecek çocuklar ne yapsın, onlar nasıl yakalasın çağı?

Pisa testlerinde sonuncu çıkmamıza rağmen eğitim sisteminin içine sıçmaktan vazgeçmeyen kim? Kim evrim teorisini müfredattan çıkartan? Kim bu çocukların evreni, evrensel gerçekleri, bilimselliği öğrenmemesini isteyen? Kim bu çocuklara kod yazmanın gelecekte güçlü bir Türkiye imajı oluşturabileceğini, dünyamızın bir rönesanstan geçtiğini ve bu akımdan pay almamız gerektiğini anlatmayan. Kim bu çocuklara 12 yıl dümenden ingilizce eğitimi verip 12 yıl sonunda watizyorneym yat bi zorleym dedirten, ya hahah amk sinirden klavyeyi kıracağım şimdi! Sıçayım eğitim dediğiniz şeyin içine, 12 yılda lan, 12 yıl boyunca eğitim verip bir dili nasıl öğretemiyorsunuz? Bilerek ve isteyerek! Kimsiniz oğlum siz? Kimin uşağısınız lan, kimin piçisiniz? Kalleş, alçak, aşağılık mahluklar! Kimsiniz lan, badem bıyığına tükürdüğümünün kravatlı gavatları!

Paypal’ı kim kapattı? Neden Türkiye’de eticaret yapılamasın istiyorsunuz? Booking.com neden kapalı? Ne istiyorsunuz turizmden?

Sizin derdiniz ne bu ülkenin insanlarıyla, anlatsanıza? Olayınız nedir tam olarak? Sistemli, planlı, bilerek ve isteyerek, üzerine basarak söylüyorum bu üçüncü kez kullanışım, bilerek ve isteyerek siz bu ülkenin geri kalmasını kimlerden talimat alarak gerçekleştiriyorsunuz?

Komple ülkeyi sanayiye götürüp ustanın yanına çırak olarak mı vereceksiniz? Sokaklarda mı dilendireceksiniz? Ne yapacaksınız allahın belaları, ne yapacaksanız yapın da bitsin şu işkence. Açın şu ülkenin önünü, yeter ulan yeter!

İnternet 24 yaşında ve biz ona hâlâ tam olarak erişemiyoruz!

Yeteeeeeeeeeeeeeeeeeer!